Ahmed SHAHEED’in raporunda neden Türk-Kızılbaşların (Alevilerin) sorunlarına yer verilmemiştir?
Yazan: (Güney Azerbaycan ve İran Türkleri Kızıbaş Ocağı- AQO)
Geçtiğimiz günlerde aylardır merak ettiğimiz, Birleşmiş Milletler Teşkilatının (BMT) özel Raporcusu, Ahmed SHAHEED’
in, "İran insan hakları" durumu ile ilgili verdiği ilk değerlendirme
raporu, birçok haber kaynaklarında yayınladı. Rapor, aşağıdaki altı
bölümden oluşmaktadır. Her bölümde Ahmed SHAHEED
(Maldivler’in önce ki dışişlerşi bakanı) "İran insan hakları" ile ilgili
kendi düşünce ve görüşlerini notlar halinde aktarmıştır:
- İran rejiminin Sivil ve medeni toplum aktivsitleri ile davranış biçimi (Siyasi aktivistler, gazeteciler, öğrenci aktivistler, sanatçılar, avukatlar ve çevre aktivistleri ile ilgili konuları ele almıştır),
- Toplum özgürlüğü,
- Kadın hakları,
- Etnik ve dini azınlıklar,
- İdam cezaları,
- Yurtdışı organlarla bağlantılı mahpuslar
Gördüğünüz gibi Ahmed SHAHEED
bu raporda, etnik ve dinsel azınlıklar konusundan ilave Urmu Gölü’nün
korunması ile ilgili yapılan itirazlarda en azından 60 kişinin
tutuklanmasından ve ... açıklamalarda bulunmuştur ki kendisine
şükranlarımızı sunmak isteriz.
Raporda özellikle Bahailik ve
Bahâiler’le ile ilgili ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Ayrıca dinlerini
değişip Hıristiyan olanların sorunlarından, Nimetullahi dervişlerinin
tutuklanıp hapse atılmalarından ve Sünnilerin sorunlarından örnekler
verilmiştir. Bu raporda rejime karşı Şii mollalardan da bahsedilmiştir
ki bu görüşlerin hepsi çok yerinde ve ne yazık ki İran İslam
cumhuriyetinde sık sık rastlanılan olaylar ve haberlerdir. Ancak söz
konusu gruplar ve zulme maruz kalan kesimler içinde nedense
Türk-Kızılbaşlardan bahsedilmemiştir?!
İran’da Türk-Kızılbaşlar
gerçekten bu kadar sorunsuz bir kesim mi acaba? Tabi ki değil! Ya var
olan sorunlar Ahmed SHAHEED’e aktarılmamıştır veya Türk-Kızılbaşların
hoşgörülüğünden olsa gerek ismi bile zikredilmeye gerek duyulmamıştır.
İran
uyruğuna mensup olan her topluluğun kendi yapısından kaynaklanan özel
ve genel sorunları vardır. Bu makalede genel olarak Türk-Kızılbaşların
sorunlarından özellikle sosyal yapıda vatandaşlık sorunları ile ilgili
düşünceler paylaşılacaktır.
Bugün İran’daki dini azınlıkların
nüfus sayıları ile ilgili kesin rakamlar açıklanmamıştır. Hâkim rejim,
rasist Pehlevi Rejimi’nin ayrımcılık siyasetlerinin devamcısı gibi,
uygulanan tek dilli, tek dinli, tek ırklı, tek ideolojili ve tek
mezhepli homojen bir millet yaratma çabası içindedir. Amaç toplumda var
olan farklılıkları ortadan kaldırmak ve her türlü dini, etnik, kültürel
ve mezhep farklılığı bastırmak ve ötekileştirmektir. Rejim, Farsçı (Fars
rasizmi) ve Şiici eksenli politikalarından dolayı hiçbir resmi
kaynaklarında, vatandaşlık hukuku altında yaşamakta olan Türk, Beluç,
Arap gibi etniklerin nüfus sayıları konusunda kesin rakamlar
vermemektedir. Tüm istatistiklerde, nüfus cüzdanlarında ve milli
kimliklerde etnik ve dinsel bilgiler ile ilgili bilgi verilmemektedir.
Homojen bir millet yaratma projesi adına her kesi Şii ve Fars kimliği
kümesinde eritmeye çalışılarak mağdur duruma düşürülmektedir. Sadece
Hıristiyan, Yahudi ve Zerdüştiler İran yasalarına göre önemli azınlıklar
sayılmaktadır ve kendilerine özgü okulları, dini kitapları ve mecliste
temsilcileri bulunmaktadır. Bu azınlıklar böyle temel haklara sahip
oldukları halde, İran Türkleri kendi Ana dillerinde yazıp okumaktan bile
yoksundurlar. Nüfus açısından çoğunluğa sahip olan bu insanlar
demokratik yollardan ve evrensel insan hakları çerçevesinde kendi doğal
hakları için mücadele vermekte ve başta BMT insan hakları komisyonları
olmak üzere, tüm insan haklarını savunan örgüt ve organlarından kendi
mücadeleleri için gerekli destek vermelerini talep etmektedirler.[1]
Aslında
Türk-Kızılbaşlar çoğunlukla, Pehlevi dönemin yetmişli[2] yıllarına
kadar siyasal ve sosyo-ekonomik nedenlerle kapalı ve kırsal alanda
yaşamlarını sürdürmekteydiler. Ancak köyden kente göç eden Kızılbaşlar,
özellikle İslam devriminden sonra Kızılbaşlık simgesi olan bıyıklar ve
dini farklıklardan dolayı ve ayrıca yaşadıkları ekonomik, kültürel ve
sosyal şoklar nedeni ile takiye[3] canavarına sığınmak zorunda kaldılar.
Hem devletin yanlış politikaları ve hem bu esneklikten cesaretlenen
eğitimsiz kesim tarafından aşağılanan genellikle genç Kızılbaşlar
varlıklarını değişik şekillerde tezahür ettirmeye çalıştılar. Çeşitli
iftiralara maruz kalan Türk-Kızılbaşlar, üniversite ve devlet işleri
gibi imkânlardan mahrum kaldılar. Tabi ki bu mahrumiyet, hem ekonomik
hem siyasal kayıplarını beraberinde getiriyordu. Türk-Kızılbaşlar son
yüz yılda önemli bir nüfus oranına sahip olmalarına karşın karar alıcı
mekanizmalarda yer alamadılar. Bu marjinalite özellikle de son yüz yılda
kendisini iyiden iyiye göstermektedir. Son yüz yılda Türk-Kızılbaşlara
şüphe ile bakıldı ve Şiiliğin bir sapkın kolu veya abartılmış bir biçimi
(Gulat-ı Şia) olarak gösterilmeye ve inandırılmaya çalışıldı.
Türk-Kızılbaş
inancına göre tüm insanlar hür, haysiyet ve haklar açısından eşit
doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve bir birine karşı kardeşlik
düşüncesi ile hareket etmelidirler. Jack DANNEY[4] bu konuda demiş ki:
“Teoride ve uygulamada evrensel insan hakları, hayat için değil, sadece
onurlu bir hayat içindir.” İran İslam Cumhuriyeti’nin ana yasasına göre,
her kes kanun karşısında eşittir! (Madde 19) ancak yıllardır bu madde
Fars ve Şii olmayan milletler/etnikler için özellikle Türk-Kızılbaşlar
için sadece kâğıt üzerinde kalmıştır ve Kızılbaşlar sorunları İran’daki
diğer resmi ve gayri resmi topluluklar gibi, dünyanın hukuki
organlarında yansıtılmamıştır ve dünyanın çeşitli yerlerinde ve değişik
organlarında temsilcileri bulunmamaktadır.
Teessüflerle
Türk-Kızılbaşların siyasi, sosyal ve kültürel durumları diğer dinsel
azınlıklara göre daha kötü durumdadır. Bugün Bahâi topluluğunun 18
ülkede şubeleri bulunmaktadır. Bu nedenden dolayı oluşan her hangi bir
sorunu BMT, insan hakları komiserliği, “Avrupa İnsan Hakları” ve diğer
örgüt ve teşkilatlara hızlıca ulaştıra biliyorlar. Oysaki Kızılbaşların,
dünya genelinde ve İran’da kendi problemlerini yansıtacak ve kamuoyuna
ulaştıra bilecek dernek ve örgütleri mevcut değildir. Türk-Kızılbaş
hanedanlarına mensup dedelerin makamları babadan oğla geçtiği için bu
makamların, örgütlenmeye karşı olmaları, dolaylı veya zorunlu olarak
bazı konularda rejimle işbirliği içinde olmaları, diktatör rejimle karşı
karşıya gelmemeleri için takiyeye sığınmaları ve oluşan her hangi bir
dernek veya kuruluşa karşı koymalarını sağlıyor. Ayrıca
Türk-Kızılbaşların milli ve dini/inançsal çifte ayrımcılığa maruz
kalmaları, milli kimlik ve dini açıdan Şiileşme ve Farslaşma asimilasyon
politikasına kurban edilmeleri, Kızılbaşlığın hem İran İslam Rejimi
tarafından hem de BMT ve “Avrupa İnsan Hakları” tarafından Zerdüştilik
ve diğer dini azınlıklar gibi resmi olarak tanınmaması ve Kızılbaşlığın
dernek ve örgüt kurmalarına İran yasalarının müsamaha göstermesi etkili
nedenlerdir. Bu nedenlere 70’lı yıllara kadar Kızılbaşların çoğunlukla
kırsal bölgelerde olmasından dolayı yazma okuma oranının düşük olması ve
şu anki İran toplumunda rejim tarafından dinin siyasete alet
edildiğinden, toplumda özellikle genç kuşakta dine karşı antipatiden
dolayı Kızılbaş derneklerin kurulmasına sıcak bakılmaması, etkili
olmaktadır.
Bunlar kardeşlik ve eşitlik iddiasında bulunan İran
İslam Rejimi’nin Türk-Kızılbaş kesimine ilk ve son darbesi olmamıştır.
Henüz Türk-Kızılbaşların devlet organlarına, yüksek okullarına düşünce
ve ideolojik nedenlerden dolayı alınmamaları[5] unutulmamıştır. Din
adamlarının camilerde Kızılbaşlara karşı propagandaları, İran Ordusu’nun
İntizami kuvelerinin (Polislerin) sık sık cemevlerine (Kızılbaş inanç
ve ritüellerinin yapıldığı) baskın yapmaları[6], orduda, okullarda ve
Türk-Kızılbaşların yaşadıkları kendi bölgelerinde Kızılbaşlığın
aşağılanmaları[7]ve sırf Kızılbaş oldukları için devlet organlarından
işten atılmaları veya üst kademelere yükselmemeleri hangi kardeşlik ve
eşitlik ilkelerine dayanır acaba? Ghoshachay (Koşaçay/Miyandoab)’ın
Ochtapeh (Üçtepe) Köyü’ne ağır silahlarla saldırıp, köyü yerle bir
ettikten sonra çatışmada şehit olan Türk Kızılbaşların naşını toplu
mezara gömmek ve bu olayla ilgili tutuklalanları yıllarca işkence
yapıldıktan sonra idam ve uzun süreli hapiste tutmak hangi dostluluk ve
insanlık kitabında var acaba? Burda Ghoshachay (Koşaçay/Miyandoab)
olaylarının baş kahramanlarından biri olan ve 2009 yılında Urmu (Urmiye)
Hapishanesi’nde sırf Kızılbaş ve Kızılbaşlık haklarını talep ettiği
için idam edilen, Mahdi GHASİMZADEH’nin (Mehdi kasımzade) anılarından satırlar okumanızı rica ediyorum:
“Dört
yıl önce biz Miyandap (Miyandoab/Qoşaçay) Kızılbaşları, aşırı zülme
maruz kaldığımızdan dolayı ülkenin değişik organları ve en son ülkenin
dini liderine yazılar yazdık ve bu yazılarda Aleviliğin resmiyete
tanınmasını ve Kızılbaşların rahatsız edilmemeleri için katı kuralların
esnetilmesini talep ettik. Ancak İntizami kuvveleri (polisleri), ülkenin
üst makamlarından emir alarak bizim yaşam yerimize, Üçtepe Köyü’müze
ağır silahlarla saldırdılar ve 6 kişi bizden öldürdüler, birçok Kızılbaş
kardeşlerimizi hatta yaşlı babamızı tutuklayıp, aylarca fiziksel ve
ruhsal işkence yaptılar ve tüm mal varlığımız talan ettiler ve yerle bir
ettiler. Arkadaşlarımızı serbest bırakıldılar ancak biz 5 kişi hala
hapisteyiz…”[8]
İran İslam Rejimi’nin Aleviler aleyhine
yaptıkları bunlarla sınırlı kalmamıştır. Ülkede var olan tüm organ ve
teşkilatlar milli ve dini kesime saygılı olmadıkları gibi yüksek din
adamları ve ayetullahlar da Kızılbaşlara ve diğer dini azınlıklara
saygılı davranmayı bırakın, hakaret edip, yaptıkları açıklamalarda halkı
Kızılbaşlara karşı kışkırtmaktadırlar. İran’ın dini lideri Ayetullah
HAMANEİ Kızılbaşlar hakkında düşüncelerini şöyle ifade ediyor:
"Hz.
Ali’nin Tanrı olduğuna inanıyorlarsa, kitapsız olan Müslüman olmayanlar
gibidirler. Yani kafir ve pistirler.”[9] Ayetullah M. T. BAHJAT “Ahli
haklar (Kızılbaşlar) temizdirler yoksa pislik?" sorusuna sadece ve
sadece “Pislik (necis)” diye yanıt vermiş.[10] O hem de Ermeni,
Hıristiyan, Yahudi ve Zerdüştileri İslam dini açısından mürtet ve pislik
(necis) diye söylemiş. Aynı düşünceleri Ayetullah GOLPAYIGHANI[11],
Fazil LANKARANİ[12] de aynile ifade etmektedirler.
Türk-Kızılbaş
sorunlarından bahsedersek, bu sorunlar bitmez. Daha rejimin resmi
gazetelerinden, Urmu (Urmiye) Cuma imamı G.R. HASANI’den ve...
bahsetmedik. Türk-Kızılbaşları dışlayarak, onları Şiileştirmeye
çalışarak bir yere varılmaz. Dil, din, inanç ve ibadet özgürlüğü temel
bir insanlık hakkıdır. İnanç özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz. Yeter
ki, Türk-Kızılbaş sorununu çözmek için irade ortaya koyalım. Bu
sorunları çözmek için; Her şeyden önce Türk Kızılbaşlık BİR İNANÇ VE
İNANÇ GURUPU olarak İran İslam Cumhuriyeti tarafından resmen tanınmalı,
Türkçe olan ibadet dilimiz, resmi dil olarak tanınmalı ve Türk Dili’nde
okulların açılması, Cemevlerinin ibadethane olarak bilinmesi, zorunlu
din derslerinin kaldırılması, Ghoshachay (Koşaçay/Miyandoab)
Trajedisi’nin aydınlanması ve suçluların cezalandırılması gerekmektedir.
Sözün bittiği yerde sadece ve sadece Sayın Ahmed SHAHEED
ve insan haklarına kendini adamış tüm özgür ruhlu insanlardan ve
kuruluşlardan bir ricada bulunmak istiyoruz. Lütfen İran’daki
TÜRK-KIZILBAŞLARINA karşı yapılan insan hakları ihlâlini de raporlarınız
ve çalışmalarınızda yer veriniz.
SON
[1] GAMAC temsilcisi Maşallah Rezmi’ nin 15 mart 2011 de BMT insan hakları komisyonunda yaptığı konuşmadan alınmıştır.
[2] 1350 güneş yıllarına kadar
[3] Gerçek inanç veya düşüncesini söylemeyip gizli tutma.
[4] Dannely, Jack, Teoride ve Uygulamada İnsan Hakları, Çev.: ERDOĞAN, Mustafa & KURKUT, Levent, Ankara, 1994.
[5]
Yapılan tüm haksızlıkları ispatlamak için 1988’de dönemin başbakanı M.
H. MUSEVİ tarafından İran İslam Devrimi’nin lideri Homeyni’ye yazmış
olduğu genelge gerekli olacaktır ki bu genelge tüm devlet organlarına ve
valiliklere gönderiliyor. Genelgede şimdiye kadar Türk-Kızılbaşlara
yapılan ayrımcılık haksızlıkları yasalara göre doğru olmadığı ve
Kızılbaşların üniversitelere alınmamaları esefle kınanmış. Bu Genelge
Kızılbaşlar hakkında yapılan haksızlıkların daha öncelerden ve daha
sonralarda devam edildiğine bir belgedir (bak.
http://www.mardomsalari.com/Template1/News.aspx?NID=54015).
[6]
İran Rejimi’ne mensup İntizami kuvveler (polisler) tarafından Zencan
İli’nin Anguran (Angooran) Bölgesi’nde yaşamakta olan
Türk-Kızılbaşlarına (Sir tâliblerine) yapılan baskı ve Zeyve (Cemevi)
ocaklarının tatil edilmesi yoksa bu ocaklarının uçurulacağı tehditleri
(bak. http://www.savalansesi.com/2008/11/blog-post_3707.html) ve
(http://balatarin.com/permlink/2008/11/16/1450952
[7]
Tebriz il merkezinin civarında olan Ilhıçı Kentinde ise bu gibi
hikâyeler az çok mevcuttur. Sivil Basij kuvveleri (rejim yanlısı sivil
güçleri) Türk-Kızılbaşların tanınmış adamlarını zorla alıp
karargâhlarına götürüyorlardı ve işkence yaparak aşağılıyorlardı. Onları
tehdit edip, cemevlerine gitmemeleri için ikaz ediyorlardı. (bak.
http://qirxlar.blogspot.com/2006/07/blog-post_18.html)
[8] Detaylı bilgi için http://www.qurtulush.info/tur/Eleviler/aleviler1.pdf baka
bilirsiniz. Ayrıca Farsça yazılmış olan Qoşaçay Türk Qızılbaşların
Trajedisi (تراژدي قيزيلباشان تورك قوشاچاي) kitabını bu linkten indire
bilirsiz: http://www.2shared.com/document/FbI_ue6e/5_qizilbas-_B5.html
[9] http://www.marjaeyat.com/fa/pages/?cid=473
[10] http://bahjat.org/fa/index.php?option=com_content&task=view&id=1096&Itemid=61
[11] Cemi el mesayil-c1, s 44 (گلپایگانی، محمدرضا، مجمع المسائل، قم، دارالقرآن، بی تا، ج1، ص44 ( اندیشه قم
[12].Cemi el mesayil-c1, s40, soru 88 (لنکرانی، فاضل، جامع المسائل، ج 1، ص 40، سؤال 88)
0 Comments:
Post a Comment
<< Home