Saturday, August 07, 2010

İran Karakoyunlu Türklerinde Karşılaştırmalı Halk İnançları

15/1/2009 · Kategori: Alevilik Bektaşilik

http://tahtakilic.blogcu.com/iran-karakoyunlu-turklerinde-karsilastirmali-halk-inanclari-ya/4761370

Bu çalışma yapılırken Dr. Gulam Hüseyin Saidi'nin eseri esas alınmıştır.[1]Kendisine teşekkür ederek inceleme, irdeleme ve karşılaştırma çalışmamıza başlamak istiyoruz.

Ehli Halk Türkmenleri / Karakoyunlu Türkleri ağırlıklı olarak Ilhıcı'da yaşamaktadırlar. Ilhıcı yakın zamana kadar büyücek bir köy iken, şimdi bir şehir olmuştur. Kelime anlamı, at bakıcısı olan Ilhıcı Doğu Azerbaycan'da Tebriz'e bağlı bir sufi şehridir. Komşuları; Meraga, Azerşehr ve Urmiye gölüdür. Bu sufi şehrinin çevresindeki tepelerde ziyaret yerleri vardır. Bu tepelerdeki ziyaret kabul edilen ve beherinde bir tane bulunan kutsal taşlara mişangâh denilir.

Bu ziyaretlerden kuzey bölgesindekinin ismi Şah Çırah'dır. Bu tepenin eteğinde ise Şah Çırah Türbesi bulunmaktadır. Güney tepesindeki nişangâhın ismi ise, Nebi Musevi'dir. Yakın çevrede ayrıca Gülmişki Hatun (Miski Nene) ziyareti de vardır. Halkın inancına göre, bu nene, Hz. Ali'nin kızıdır. Buraya kurak mevsimlerde yürünerek çıkılır. Burada Şebek / Benzer Meydanında yağmur duası yapılır. Bu meydanda Hz. İman Hüseyin'in olayı Aşure Günü canlandırılır. Meydanın merkezinde üç metre uzunluğundaki bayrak İmam Hüseyin Elemi olarak bilinir. Elemin etrafında bir ocak vardır. Orada mum yakılması şeklinde daimî bir uygulama yapılır.[2]

Ehl-i hak inançlı Müslüman Türkler Anadolu'da da vardır. Çok kere Ali Allahi'lerle bulundukları köyler yakındır. Tunceli ilimizin bazı Alevî köylerinde yaşamaktadırlar. Tahtacılar arasında pek az ve daha ziyade Zazalar arasında bulundukları söylenilir. Alevî Tahtacıların hepsinde din anlayışı aynı değildir. Şafiî ve Hanefî Zazalar da olduğu gibi ayrıca bir kısım Alevî Zazalar da kendilerini Ehl-i hak veya Ali Allahi olarak saymazlar.

Tepelerde ulu zatları defin eylemek ve buraları anıtlaşmış kabirler olarak kabul etmek Anadolu'da olduğu gibi Türk dünyasının birçok yerinde vardır. Bize göre Göktengri inancının göğe kutsiyet atfetmesi Tengri'yi gökte düşünmüş olmanın bir sonucudur. Anadolu erenlerinin bilhassa Anadolu'nun fethi döneminde İslâmın ilk çağlarında bu uygulama daha sık görülmüştür. Bu uygulama Alevî inançlı olmayan İslâmî kesimlerin ulularının mezarlarında da görülmektedir. Birçok ulu bilinen zat tepelere isimlerini vermiş iken Tunceli yöresinde Düzgün Baba gibi birçok dağ ve tepe kutsaldır. Bu kutsal mekânlara ilgili halk yüzünür O'na dönerek ibadet eder. Ondan yardım diler, onun adına ant içer. Bu tespitin Anadolu'da çeşitli tezahür biçimleri vardır ve halk kültürüne dağ - tepe kültü olarak girmiştir. Bu tür tepelere yağmur duası için çıkıldığı gibi Hıdrezllez'de de çıkılır. Saygı göstergesi olarak yürüyerek çıkıldığı gibi, yalın ayak da çıkıldığı olur. Anadolu'daki örneklerinde bazen tepenin üzerinde hiçbir şey yoktur. Bazen taş yığını, bazen de moloz taştan çevrili basit bir mezar vardır. Yapılı anıtkabirler çok kere tepenin eteğindedirler ve bunlarla birlikte bir de cami bulunmaktadır. Yapılı anıtkabirler ve cami ilâveleri muhtemel sonraki dönemlere aittir. Biz Hakasya'da bu tür kutsal tepeler ve üzerlerinde kutsal taşlar gördük yerlerini belirledik.

Kutsal mekânlarda elem (alem) ocak ve bazen de mezarın bulunması Golan Tepesi ve Bayır -Bucak Türkmenlerinde giderek kaldırtılmıştır. Kuzey Irak Türkmenlerindeki örnekleri ise 1998-99 yıllarından sonra mahallî idare tarafından kaldırılmıştır. Biz Nahçıvan, İran ve Derbent'de çok sayıda örneğine şahit olduk. Borçalı'da ise Sovyet yönetimi bütün türbeleri sürüp toprağa katarak yok etmiştir.

Sufi şehri Ilhıcı Ehl-i Hak Müslümanların yabancılara göstermedikleri hangahları vardır. Burası Ehl-i hak inançlıların ibadetgâhlarıdır. Ilhıcı'daki Hangah (tekke), Tekke Caddesi üzerindedir. Ilhıcı'daki Bahaî inançlıların Haziretul Kuts olarak bilinen ibadethaneleri de bu caddenin üzerindedir. Ancak hâlen burası faal olmayıp sayıları 12 olan Bahaî evlerinde ibadet için toplanılmaktadır. Tekke Caddesi üzerinde kutsal kabul edilen tarihî bir "dut ağacı" vardır. Bu ağacın korunmak amacıyla etrafı duvarla çevrilmiştir. Böylece ağaca saygılı davranılması da amaçlanmıştır. Bu ağacın etrafında "mum" yakılır.

Dut, Türk halk inançlarında kutsiyet atfedilen birkaç ağaç arasıdadır. Özbekistan'da dut ağacının ilâhî hikmetine dair efsaneler anlatılır. Bunlardan bir kısmı tarafımızdan tespit edilip Malik Muratoğlu hocamızla birlikte neşredilmiştir.[3]

Ehl-i hak Karakoyunlu Türkmen şehri Ilhıcı'da tekiye /tekke bağı vardır. Bu bağda Ehl-i hak dervişleri toplanırlar. Bu bağlara ileride tekrar değinilinecektir. Ilhıcı Sufi şehrinde iki adet de büyük cami vardır. Şehrin çevre köyleri Ehl-i hak inançlı değillerdir. Tarafların birbirleri ilişkileri gayet iyidir. Karşılıklı kız alıp verilir ve akrabalık bağları kurulmuştur. Ehl-i hak inançlılarca, kendilerinden olmayan Müslümanlara Ehl-i şeriat denilmektedir. Her vesile ile kendilerinin Karakoyunlu olduklarını belirtirler. Karakoyunlulukla onur duyarlar. Bunlardan bir kısmı Ilhıcı'dan göç edip Horasan'ın Derekent'ine gitmiştir. Derekent Ehl-i hakları da Türkçe konuşurlar, aralarındaki ilişki sürmekte olup onlar da Karakoyunlu Türkü olduklarının şuurundadırlar.

İzlenilebilen kadarı ile İran Türkleri halk seviyesinde de olsa dilleri, kültürleri ve inançlarını ihtilâf yaşamadan sürdürebilmektedirler. Türkiye'de Karakoyunlu Türklüğünün uzantısı olduğu bilinen kaç köy vardır? Veya Şiî-Sünnî taassubunu aşarak evlilik kapısını açabilen kaç aile vardır? İran'da yaşanılan olumsuzlukların yanı sıra İran realitesinin olumlu yönleri de bilinmelidir.

Ehl-i hak Karakoyunlu Türklerinde geniş bir halk takvimi bilgisi vardır. Bazı örnekler vermekle yetinmek istiyoruz. Güneyden gelen yelin adı ağyeldir. Bu yel her yıl şubat ayının sonunda eser. Ağyel sıcak bir yel olup karları buzları eritir. Bu yelin esmesi ile halk bayram geliyor diye sevinmeye başlar. Kuzeyden gelen yelin adı mehyeldir. Sıcak yaz aylarında eser ve havayı serinletir. Doğudan esen meraga yelidir.[4]

Ehl-i hak inançlı Karakoyunlu Türkmenlerinden yapılmış bu tespit bize göre çok önemlidir. Türk yön biliminde Kuzey, karadır. Soğuktur. Güney akdır, sıcaktır. Geleceği müjdelenen bayram Nevruz/Yenigün bayramıdır. İlginç bulduğumuz bir husus da Karakoyunluların arsa ve arazilerini satarken yüzölçümü birimi olarak batmanı kullanmalarıdır. Bir batman 157 m2dir.[5] Biz, batmanı ağırlık ölçü birimi olarak biliriz. Muhtemelen alınan ürün ile alındığı satıh arasında bir bağlantı olmalı. Ilhıcı'nın ünlü bahçeleri Pirabad Bağı ile Teke/Tekke Bağı'dır. Eskiden dervişler bu bağlara gelir, çalar, semah yapar ve kaside söylerlerdi. Kasideler Hz. Ali için seçilmiş eserlerden olurdu. Okunan bütün kasideler Türkçe idi. Tekebağı'na hâlen Allahgulu isimli bir zat bakıcılık yapmaktadır. Bu bağdaki Taşhavuz'a hâlen dervişler gelmektedirler.[6]

Ehl-i hak Karakoyunlu Türkmenlerinin otağı (ev) nda Hz. Ali'nin kaplanmış (çerçevelendirilmiş) resimleri bulunmaktadır. Bu uygulama Anadolu'da da çok yaygındır ve Ehl-i hak inançlı olan Müslümanlarla sınırlı değildir. İran Karakoyunlu Türkmenlerinin nişangâhlılarını inceleyen bazı araştırmacılar bunlardaki mimariyi ateşperest mimarisine benzetmektedirler. Ancak, bizim kanaatimiz nişangâh mimarisinin özgün olduğu şeklindedir. Anadolu'da sadece Alevî kesim için değil, halk inançlarındaki birçok kesime ait tespitler ile ateşperestlik arasında iltisak kurulur. Etkilenmiş olmak doğaldır.

Nişangâhlardan Şahcırak, dört ayrı bölümden oluşur. Giriş kapısı batıya açılır. Buranın içerisi daima karanlıktır. Burası sadece gün batarken ışık olur. Buradaki şamdanlar koç heykeli şeklindedirler. Güneye bakan bölümün adı mesciddir. Burada kurban eti ve sair yiyecekler vardır. Burada yenilir ve yatılır. Burada da şamdanlar vardır. Buradaki topraktan yapılmış şamdanlar da koç heykeli biçimindedirler. Mescidin arkasında mitbah/mutfak (aşhana) vardır. Burada birkaç ocak ve maşa bulunmaktadır. Kurbanlar mitbahın önündeki taşların üzerinde kesilir. Mitbahdan dereye kadar uzanan merdivenin adı kırkayaktır.[7]

Abdulhaluk Çay'ın koç-koyun konulu çalışmaları,[8] Ehl-i hak inanç Karakoyunlu Türklerinde bu mabet münasebeti ile verilen bilgiden sonra daha bir derinlik kazanmış olmaktadır. Ak ve Karakoyunlu isimlerini alışlarının mistik derinliği de vardır.

Nebi Musevi Nişangâhı, Ilhıcı Ehl-i hak Karakoyunlu şehrinin güneyindeki tepededir. Doğu-batı istikametinde yapılmıştır. Buranın kapısı kuzeye bakar. Giriş kısmından mitbaha geçilir. Bu bölümde dört adet ocak vardır. Mabede batıya açılan kapıdan girince bir küçük set ve üzerinde bir şamdan vardır. Bu bölüme mescit denilmektedir. Bir diğer kapı güneydedir. Buradan mabedin mahzenine gidilir. Burada; sandık, masa ve demirden sandık ayakları vardır. İnanca göre burası Nebi Ağa'nın mezarıdır. Bu pire Uzak Pir ve Şah Çırah'a ise Yakın Pir denilmektedir.[9]

Ehl-i hak Karakoyunlu Türkmenleri kendilerine "Göran" derler. Göranlar bıyıklarının alt kısmını kesmezler. Bıyıkları ağzın giriş kısmını kapatır. Bu durumu açıklayan iki izah şekli vardır. Bu izahlardan birine göre, Hz. Musa ve Hz. İsa peygamberler zamanında Hz. Ali âşığı bir Müslüman varmış ve bu zat aynı zamanda dervişmiş. Ancak zatın atası (babası) putperestmiş ve Allah'ı tanımıyormuş. Atası, oğlunu yoldan çıkarmak isteyince, Allah şahsın atasını domuza döndürmüş. Oğlu, atası onu ağzından öpmesin, dudakları birbirine değmesin diye bıyıklarını uzatmış. İkinci izah ise; Hz. Muhammed (s.a.v) ölünce Hz. Ali (r.a) ona meyyi guslu yaptırırken, Hz. Ali, Hz. Peygamberin göbeğini öpmek istemiş. Hz. Peygamberin göbeğinde birikmiş suya Hz. Ali'nin bıyıkları deymiş, bu nedenle bıyık kılları kutsal kabul edilmiştir.[10]

Anadolu'da bu tür bıyığa bir kısım Alevî çevrelerde "mühür bıyık" denilmekte ve eline beline, diline nefsine sahip ol anlamında; haram lokma ve haram söze geçit vermemektedir, şeklinde de izah getirmektedirler.

Ehl-i hak inançlı Karakoyunlu Türklerinin kadınları, akşama doğru mumlar yakarak çocukları ile birlikte Şah Çırah'dan başlayarak, beş-altı kişilik gruplar hâlinde hergün ziyaretlere giderler. Bu Türk toplumu içkilerini kişmiş (kuru üzüm) den yaparlar. İçki olarak arak (rakı) içerler. Şarabı pek fazla içmezler. Bayram ve gecelerindeki görüşmelerde tatlı ve acı (yedi levin; dut, badem, nohut, fıstık, fındık, ceviz, ayçiçeği ) içki ikram edilir. Nebi Bayramı'nda (Hıdır Bayramı) çok aşırı içki tüketilir. Bu bayramda kadın-erkek, büyük-küçük herkes içer. Evvelce kavut yapılır, bunlar sandukhaneye konulur ve kitlenilir. Sandukhaneye kimsenin bayramdan evvel girmesine izin verilmez. Bayram günü içkiler, testilere konulur. Her evin belirlenmiş bir testisi vardır. Her testide Hıdır Nebi'nin elinin izi olduğuna inanılır. Herkes o kavuttan yiyip içkiden içmek zorundadır. Bayram günleri kavut yiyip içki içilir. Hıdır Nebi'nin hikâyeleri, menkıbeleri, efsaneleri anlatılır. Kasideler okunur. Bütün anlatım ve okunanlar Türkçedir. Bu bayram Küçük Çille'nin birinci Perşembe günü olur. O gece herkez sade veya ilâveli pilâv yer. İçkisi olmayan hanelere "ocağı boş"denir. Her Karakoyunlunun komşudan içki almaya hakkı vardır. Bu gece herkez od ve mum yakmak zorundadır. Kurban bayramında bütün hacılar kurban keserler. Burada Kum Gadir Bayramı da kutlanılır. Mezarlıklarda ve nişangâhlarda hurma paylanılır. Ehl-i hak Karakoyunlu Türkleri; hem Meşet'e, hem Kerbalâ'ya ve hem de Mekke'ye giderler.[11]

Hıdır bayramı Anadolu Türklerinden her kesimde kutlanılır. Geçmişte bu kutlamalar daha yoğun olurdu. Bilhassa kırsal kesimde bahar bayramı olarak bilinir. Her il ve ilçenin Hıdırlık denilen mesire yerleri vardı. Buralarda bazen ulu kabirler de olurdu. Biz bunlardan bu isimle anılanları Safranbolu, Trabzon ve Oğuzlu (Azerbaycan) da resimledik. Hz. Hıdır ile ilgili hikâyeler Anadolu Türklerinde de çok anlatılır. Ancak, Varto, Tunceli yöresindeki anlatı ve uygulamalar çok daha yoğundur. Aile içerisinde ve komşular arasında bu bayramda renkli uygulamalar yaşanır. Biz Lolan, Cibranlı, Hormek adlı Alevî inançlı Müslüman Zaza aşiretleri arasındaki bu tür tespitlerimizi yayımlamıştık. Bu üç aşirette de Karakoyunlulara mensubiyet duygusunun yoğunluğunu M. Ş. Fırat'ın Doğu İlleri ve Varto Tarihi isimli eserinden izleyebiliyoruz.[12]

Ilhıcı Ehl-i hak Karakoyunlu Türklerinde dikkatimizi çeken bir husus da, inanç kesimleri arasında daha toleranslı olmalarıdır.Ilhıcı Karakoyunlularının büyük çoğunluğu kendilerini Ehl-i hak olarak tanımlarlar. Savatsız (cahil kesimler) kendilerine Göran /Gören derler ve bu kelimeyi görebilmekle izah ederler. Kendilerini Kürtlerdeki Goren aşireti ile karıştırmamak için özel önem gösterirler. Burhanul Hak isimli eser, bunların inanç ve yaşama biçimlerini nesir ve nazımla anlatmıştır. Bu eser; Ehl-i hak Karakoyunlularının yaşama biçimlerini verirken semahları, ibadet şekillerini, sofra adaplarını, nezirleri vs. anlatır.

Bize göre Goren Kürt aşireti ile ilişkili olunmasından da bu derece kaçınmaya fazla zaruret yoktur. Kürt aşireti olarak bilinen toplulukların asgarî büyük çoğunluğu soyca ve tamamı da kültürce Türktür.

Ehl-i hak inançlı Karakoyunlu Türk boyları; Haksarılar (Toprak Sarılar), Safi Elişahiler, Günabadiler, Bektaşîler, Mevlevîliler, Yadigârılılar, Yeddililer, Davudîler (...)dir.

Ehl-i hak inançlı Müslüman Türklerin inancına göre "şah şerbeti" içilir. Bu şerbetin içerisinde hükmen (muhakkak) bir üzüm veya bir kişmiş tanesi bulunmalıdır. Bu şerbetin içilmesi "Kırklar"ın ilk toplantısındaki merasimin tekrarı anlamındadır. Bu konu Rehberi isimli ozanın şiirlerinde anlatılırken;

"İçerem Şah Şerbetinden

Dahı gamma gilen (kılan) olmaz

Sırrımız halka fash oldu

Dahı danma (inkâr etme) gılen olmaz,



"Kırkların sırrı bir oldu

Gör ne hikmet sır oldu

Şah-ı Vilâyet pir oldu

Dahı danma gılen olmaz



Şerbetin esli nedendür

Kimse bilmez ne meydendür

Kırklar onu nuş edendür

Dah-ı gamma gılen olmaz



Eli'ye kuruldu mimber

Kulluğunda durdu kamber

Sakisi oldu Peygamber

Dâhi danma gılen olmaz



Eli getirdi bir terk ile

Ahiler onu ezdiler

Verdiler gönül gönüle

Dâhi damma gılen olmaz



Peygamber bir cam eyledi

Kırklara enam eyledi

Cümle bir dilden söyledi

Dâhi damma gılen olmaz[13]

Ehl-i hak inançlılar kendilerini tam ve gerçek Müslümanlar olarak bilirler; Şeriattan, tarikatten, marifetten geçmiş hakikate ulaşmış Müslümanlar olarak tanımlarlar. Namaz ve oruç ibadetlerini kabullenir, ancak uygulanmaları cihetine fazla gitmezler. "İbadeti zahiren yapmak önemli değil, insan her zaman ibadet içinde olmalıdır. Günde beş vakit namaz kılan değil, daima namaz kılan olabilmeli. Her Müslüman günde bin defa "lailâneillallah daim Allah illallah", demelidir".[14]

Namaz kılmak ve oruç tutmak Hz. Ali'nin camide darp edildiği tarih olan Ramazanın 19. ve 21. günleri muhakkak şarttır. Camiî haram kabul edişlerini Hz. Ali'nin camide şehit edilmesi ile izah edilmektedir.[15] Anadolu Alevîlerinden bu inancı taşıyan kesimler de vardır. Ancak büyük çoğunluk bu görüşe katılmazlar.

Ehl-i hak inançlı Türklerde Babanehani'den sonra "kutup" tabiri yerini "çırah" tabirine bırakmıştır.[16] Çırahlık rübbesi mirastır. Babadan oğula geçer. Baba ölünce, kendisinden sonraki çırahı tayin etmemiş ise, en büyük oğul çırah olur. Bu çırahların; Tahran'da, Şeki'de, Kıpçak'da, Hamna'da temsilcilikleri vardır. Bu çırakların görevleri arasında ırşat hizmetinin dışında ayrıca; yeni doğan çocukların kulağına dua okuma, evlendirme ve boşamanın dinî işlevlerini yürütme, meyyit namazını okuma (cenaze namazını kıldırma) gibi hususlar da vardır.

Kutup'un İslâm dinî termilojisindeki yeri çok defa farklıdır. O, bediüzzam ve çok kere onunda üzerinde bir mevkidir. İslâm tarihinde bu mevkiye gelebilmiş sayılı insan vardır. Çırahın ölen babanın yerine geçmesindeki yöntem Kuzey Irak Türkmenleri arasındaki Şebek ve Kekaileri hatırlatmaktadır. Ehl-i hakların İran ve Azerbaycan'da temsilcilikleri varken Türkiye'de olmayışı ilginçtir. Türkiye'de miktarı az bulmuş olabilecekleri gibi, Zazaca konuşanların ayrı bir organizasyonları da olabilir. Çırahın görevlerine gelince, Anadolu'da bunları babalar veya dedeler yapmaktadırlar.

Ehl-i hak Türklerinde çocuk 15-16 yaşlarına kadar cem'e giremez. Cem'in dışında oturup olayları izleyip öğrenebilir. Öğrenince "cerge"ye girebilir. Cerge'ye girmekle Ehl-i hak cemaatına girmiş olur. Cerge'ye girmeden bir gün evvel kurban keser. Sonra cem'e girmek için sürünerek girer. Doğru mürşidinin yanına gider. Mürşid kulağına dua okur. Çocuk kulağına okunanları tekrar eder. Daha sonra sürünerek eski yerine döner orada oturur. Böylece tarikat yolu'na ayak basmış olur. Sıra ile; tövbe, tevekkül, rıza, murakıbet, fakr, fena, müşahade eder. Ehl-i hak inancı Türkler arasında bazen sakal ve bıyığını Kebralâ'da kestirmeyi nezir edenler olur.[17]

Nezir/adak bilindiği gibi, canlı hayvandan olabildiği gibi maldan paradan da olur. Bedeni nafile ibadetten oruç ve namaz nezir edenler de olur. Borçalı ve Azerbaycan'da yaşayan bir pir'e nezr edilen bir şeyi, pir isterse alıp kabul ettikten sonra muhtaç birisine gönderebilir. Kuzey Irak ve Golan Türkmenlerinde konuşmadan yedi kapıdan ekmek dilenmeyi nezir eden anne adayları olmuştur.

Tekrar kutup konusuna dönülecek olur ise, Ehl-i hak inançlı Türklerde bilinen 37 kutup vardır. Bunlar kutupnameler bırakmıştır. Bilinen en tafsilâtlı Kutupname Rehberi'dir. Bu eser Kutup Rehberi'ye aittir. Baba Nehani'nin kutupnamesi en tafsilâtlı olan kutupnamedir. Bu zat, Hatemel Kutbeyn (Son ve en önemli dönem)'dir. Bilinen kutuplar; Şeyh Hesen Besri, Şeyh Maruf Kerhi, Şeyh Sedr, Şeyh Rüknettin, Hıdır, Pir İlyas, Sultan Nehani, Hudaybek, vd.dir. Rehberi'ye göre, Şeyh Safi (Şah İsmail'in 4. dedesi) den sonra gelen kutuplar Azerbaycan Türk coğrafyasından olmuştur.

Kutup Baba Nehani'nin eseri Divan-i Fatihi'dir. Bu eser tamamen Türkçedir. Esasen bütün kutupların eserleri Türkçedir. Baba Haziri'nin mezarı Husravşah'dadır. Burası Ilhıcı'ya altı km. mesafededir. Baba Salman'ın Kutupnamesi, Keşful Esrar (Esrarların Keşfi) isimli eserdir. Bu eser Türkçe ve Farsça olup 12 bölümden meydana gelmiştir. Kur'an ve Nehcul Belage (Hz. Ali'nin Konuşmaları)'den sonra bu yörede en önemli eser olarak kabul edilmektedir. İnanca göre bu eser herkesin yanında okunulmaz. Büyük bir kısmı Türkçe olan bu eser senede bir defa okunur.

Kutupların yaşamı efsane ile karışmıştır. Zamandan ve zeminden münezzeh kabul edilirlerdi. Nebi Ağa, Gregoryanlar arasında da dinî prestiji olan bir otorite idi. Zamanında Ermeni kesişleri ziyaretine gelirlerdi. Nebi Ağa'nın müridlerine Nebili denilirdi. Müridleri onun öldüğüne inanmazlar. 12 İmam gibi gayba karıştığını kabul ederler. "Nebi Bayramı" ile "Hıdır Nebi Bayramı" halk arasında birbirine karışmıştır. Nebi bayramını Gregoryan-Ermeniler de kutlamaktadır. Gregoryanlar bugüne "Sume Sergis"demektedirler.[18]

Kutupnameler Anadolu'da sadece Ehl-i hak kesimin değil, tarikatlar tarihi, İslâm felsefesi, tasavvuf ilmi ile ilgilenenlerin de başvuru kitapları arasında bilinir. Dönemin dinî liderlerinin hemen hemen hepsinin hayatı efsanelerle karışmıştır. Bizim açımızdan bu eserler çok yönlü kaynak olan başvuru eserleridir. Dikkatimizi çeken diğer konu Gregoryan inançlı halkın Karakoyunlu Türk dinî liderlerine itibar etmesidir. Olay saygın din adamının farklı dinlerden halkın sevgisini saygısını kazanmış olması mıdır? Yoksa bütün Gregoryanların Ermeni milliyeti ile özdeştirilmeden evvel bir kısım Türkler Karakoyunlu çağından veya daha önce Gregoryan inancına mı girdiler? Bunlar Türkçe konuşan Türk soylu ve Türk töreli insanlar iken, Gregoryan mı oldular? Böyle olunca Nebi Ağa'nın Gregoryan Türkler tarafından özel itibar görmesinin izahı da kolay olur. Gerçi Nebi Ağa İslâm ulusu örneğinde olduğu gibi Müslüman ve Hıristiyan azizlerinin özdeşleştirildiğinin örnekleri az değildir. Sarı Saltuk bunlardan birisidir. Ancak bizim Gregoryan Türkler yaklaşım tarzımızı doğrulayan örnekler de vardır. Iğdır'da Er Davut Ocağı Müslüman halkın da ziyaret ettiği üzerinde haç bulunan büyük bir kayadır. Bu ziyaretin izahı her iki şekilde de yapılabilir.[19]

Fezlelibey Divanı, Türkçe gazellerden oluşan bir divan olup, Fezlelibey'e aittir. Nesimi Divanı, 500 sahifeden meydana gelmiştir. Diğer önemli bir eser Fuzuli'nin Hakikat-i Sueda'sıdır.

Ehl-i hak inançlı Müslüman Karakoyunlu Türklerinde halk inançları genel Türk halk inançlarından fazla farklılık yansıtmazlar. Ölüler evde yıkanırlar, hayatlarda Kara Çadırlarda yıkanılır. Yas merasimi üç gün sürer. Birinci günün akşamı helva ile mezarlığa gidilir, mum yakılır ve Fatiha okunur.[20] Bahçe anlamında hayat, Kars ve çevresinde de vardır. Meftanın evde yıkanılması yakın geçmişe kadar çok yaygın iken, şimdilerde bu uygulama kırsal kesimde kalmıştır. Apartman hayatı, ölü yıkanmasını camilerde yaptırmak zorunluluğunu getirmiştir.

Ehl-i hak Türklerinde, diğer Türk boylarında olduğu gibi mezarlar kutsaldır. Ziyaretgâhları sayıya gelmez, çokturlar. Dut ağacı ve alem ziyaretlerinin mumları hiç söndürülmezler. Sonsuz (çocuğu olmayan) kadınlar ziyaretlere daha çok giderler. Ziyarete ayakkabı ile girilmez. Ziyaretlerde sanduka tavaf edilir, mum yakılır. Ziyaretten arka arka tersine çıkılır ve kapısı kapatılır. Akşam gün batmadan kadınlar ellerinde ekmek ve mumla ziyarete gider, mumları ziyarette yakarlar. Ekmekleri de oradaki sıçanlara verir bu hayvanları doyururlar. Orada hiçbir hayvan öldürülmez. Tanış kadın ve erkekler karşılaştıklarında karşılıklı ellerini uzatır ve "eli'nin eli" diyerek tokalaşırlar. Nişangâhta hiç kimse kesinlikle arak içmez.

Gülmüşk Hatun (imamzade) Hz.Ali'nin torunu olarak bilinen bir ziyarettir. Buraya yağmur duasına gidilir. Burada kaşıkla su serpilir ve su istenir. Kutsal kabul edilen taşlardan; karataş, elitaş, ayrıca Hz. Ali'nin kılıcı ile ikiye böldüğüne inanılan taş, elitaşı büyük bir kayadır. Burada Hz. Ali'nin parmağının ve atının nal izi olduğuna inanılır. Üç kardeşler taşı: Nebi Ağa kente gelince, Onu tanımayan üç genç onun aleyhinde konuşurlar ve taş kesilirler. Gülmüş Hatunun arkasındaki büyük taş, Baba Pir Eli'dir. Bu taş bazılarına göre büyük bir derviş ve bazılarına göre de Hz. Ali'dir.[21] Hz. Ali Kültü, Anadolu Türklerinde de çok kuvvetlidir. Sadece Alevî ve Bektaşî gibi inanç çevrelerinde değil, bütün dinî çevrelerde Hz. Ali'ye karşı muhabbet vardır.

Ehl-i hak Karakoyunlu Türkmenlerinde şahsey-vahşey inanç ve uygulaması vardır. Merasime katılanların ellerinde kama olur. Merasim semah gibi ritimli ve uzun olur. Bu Türk boyunda taziye merasimleri Kumru ve Dahil'in bu isimle tanınan iki ünlü eserine göre olur. Kumru'nun yazarı Nahçıvanlı Kumru ve Dahil'in yazarı ise, Meragalı Dahil'dir. Her iki eser de tamamen Türkçe'dir.

Dahil'in bölümleri: Müslüm ve Müslümün Balaları, Sakine ve Ekber'in Konuşması, Kasım ve Onun Gelininin Konuşması, Şumur ve Hz. Abbas'ın Konuşmaları, Haris ve Eşinin Konuşmalarıdır.

Ehl-i hak Karakoyunluları'nda aşure günü İmam Hüseyin'in rolünü mürşid oynar. Köyün aşığı-ozanı da Yezit olur. Yezidilerin elbiseleri kızıl, İmam Hüseyin'in giysileri ise yeşil olur.[22]

Ehl-i hak mezar taşları raz-ı remzi'lidir (yazıları sırlıdır). Taşlarda tarak, makas, tüfek gibi şeylerin resimleri olur. Bu gelenek Türk ellerinde oldukça yaygındır. Derbent'teki Kırklar Mezarlığı'nda birçok eski ve yeni mezar taşında at, koyun, saksıda çiçek, kama, çizme, tüfek ve benzeri örnekleri görebilirsiniz.[23] Farklı boyutlarda da olsa bu uygulamayı biz Iğdır, Tunceli ve daha birçok yerde gözledik. Esasen kullanılan motifler değişmiş olmakla beraber Türkiye'nin her yerindeki birçok mezar taşında meftanın cinsiyetini ve mesleğini simgeleyen resimler görebilirsiniz. Bu gelenek Osmanlı mezar taşlarına kavukların türü şeklinde yansımıştır. Sırlı yazısı olan mezar taşlarının tarihî seyri ve yayıldıkları coğrafya Türklerin dinî tarihleri hakkında da bir fikir vermektedir. Altaylar'daki Türk bölgelerinde görülen üzeri koç, koyun ve at heykeli mezar taşlarının üzerinde Akkoyunlu mezar taşlarında olduğu gibi, ok, kılıç, kama, tarak, iğne ve benzeri motifler vardır. Azerbaycan'ın İslâm Türk bölgelerinde ve Anadolu'nun Ahlat bölgesinde bu mezar taşlarında Fatiha türünden Arap harfli yazılar vardır. Erivan yöresi kilise bahçesi mezar taşlarında ise, tamamen aynı olan koçlu koyunlu mezar taşlarında haç da bulunmaktadır. Bu türden hayvan heykelli mezar taşı başka bir Hıristiyan mezhepte görülmez iken, dünyanın başka bölgelerindeki Gregoryanlarda da bu tür mezar taşına rastlanılmamaktadır. Ermeniler Kafkasya'dan Altaylar'a göç etmediklerine göre, Altaylar'dan Kafkasya'ya gelen halklardan bir halk bu kültürü taşımış ve bu halkın Kafkasya'da Gregoryan inancını benimsemiş olması gerekir. Bize göre bunlar Türklerdi ve bugünkü Kafkasya Ermenilerinin belirli bir kısmı Türk soylu idi.

Ehl-i hak Türkmenlerinde mezarın yanında mum yakmak için bir ocak vardır. Mumsuz mezarlığa gidilmez. Mezarlıkların içerisinde mürşit mezarları da vardır. Bazı eski mezar taşları Türkçe yazılı iken, bu tür mezar taşları yaygınlaşmaktadır.

Anadolu'da mum yakmak için ocak bulunan mezarlar daha ziyade Alevî, Bektaşî ve Şiî, Caferî mezarlıklarında görülmektedir. Bu kesimin ulu kabirlerinin de belirli bir yerinde mum yakmak üzere ocakları vardır. Mum geleneği daha ziyade türbe ziyaretlerinde görülmektedir. Birçok ulu zatın yakın çevresine yapılan definlerle yeni mezarlıklar oluşur. Türkiye'de mezar taşlarına Arapça sadece dinî ifadeler yazılmaktadır. Bu uygulama giderek yaygınlaşmaktadır.

Ehl-i hak Karakoyunlu Türklerinden Türkçe bir mezar taşı yazı örneğinde;

"Bir peri peykor (beden)melek suretinin dur bu mezar,

Gör nece hakiyle yaksen eyleyip dur rüzugar"[24]

Ehl-i hak Karakoyunlu Türkleri her cuma akşamı, toylarda bayram arifelerinde Nebi bayramında mezarlığa giderler. Yılın son çarşambasında burada ateş yakılır. Bayram merasimlerinde mum ve ocak da vardır. Kadınlar toplanır, akşamdan nişangâhların arkasında tatlı ve çerez yerler. Mezarlıklardan geçer ve bu esnada mum yakarlar. Dereye inince ağbircekler (gün görmüş yaşlı hanımlar) genç kadınlar okuyup oynarlar. Evlerine dönünce ellerinde kalan mumları da yakarlar. Kadınlardan sonra erkekler mezarlığa giderler. Mezarlıktan önce evden içki içmiş olarak çıkarlar. Kahveye gelir, âşıkları dinlerler. Atlılar, at çaparlar, at koşturur, atları ile tepelere inip çıkarlar. Evlerde yaşlılar ve dervişler kalırlar. Onlar da kaside okurlar.[25]

Bayramlarda atlarla tepelere çıkıp inmek Türk bayram eğlence geleneğinin bir parçasıdır. Sanırım temsili kut alınmış olunuyor. Bizim Altay'da katıldığımız "El Oyun" bayram şenliklerinde atlılar ellerinde meşalelerle bir tepeye çıkıp inmişlerdir.[26]

Ehl-i haklarda yıl tahvil olup günlerin uzadığı gece, bayram yapılır. Görüşe gidilir. Yemek verilip arak içilir. Yemekte, sütlü aş, badem unu murabbası (reçeli), kelem (lahana) aşı olur. Bayram gecesine "eli gecesi" denir. O gün Hz. Ali'den başka hiç kimsenin haklı ile haksızı ayırma yetkisi olmadığına inanılır. Bayram 13. güne kadar devam eder. O gün dışarı çıkılır.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home